GENÇLİK VE ALIŞKANLIKLAR-MELEKELER
81- Ey benim azizlerim! Gençliğinizin kıymetini bilin. Çok az insan gençliğinde kendini düşünüp yanlışlarını kenara iter.[1] İhtiyarladığında gençliğinin hasretiyle yanıp tutuşur ama ne fayda…artık dönüş mümkün değildir…[2]
82- Ey benim azizlerim! Gençliğinizde yaşlılığınızdaki geçiminizi-maişetinizi düşüneceğinize kendinizi düşününüz. Kendiniz için manevi bir sermaye ve melekeler elde edin ki yaşlandığınızda ondan istifade edesiniz.[3]
83- Ey benim azizlerim! Gençliğinde herkes sana karşı sevgi ve saygılı davranır. Fakat ihtiyarladığında kimse seni istemez. Öyleyse herkesin senden kaçtığı zamanı düşün ve onlar senden kaçmadan önce sen onlardan kaçmış-kopmuş ol. Gece ve gündüz gençlikte kazandığın melekelerle-güzel alışkanlıklarınla meşgul ol. (Yani; Allah’ı yâd etmek, ibadet ve zikirle meşgul olmak, Allah’a yakınlaşmak)[4]
84- Ey benim azizlerim! Dünyanın başlangıcından sonuna kadar nimetler içinde olup hiçbir acı ve sıkıntı tatmamış olmak, Allah’a bir anlık yakınlıkla kıyas edilmez. Allah bize ve sizlere bu nimetini nasip etsin.[5]
85- Ey benim azizlerim! Bu dünyada ömrünü tembellik, gaflet ve boşluk içinde geçiren için kıyamet günü pek korkunç ve tehlikelidir.
86- Ey benim azizlerim! Hiçbir zaman kabir ve kıyamet gününden korkmayınız. Bilakis kendi amellerinizden korkunuz ki sizleri bu dünyadan sonra ne büyük tehlikelerle yüzleştirecektir.[6]
BEDEN KAFESİNDEN KURTULMAYA ÇALIŞMAK
87 Ey benim azizlerim! Bu dünyada günaha bulaşmamış kimsenin dinlenme yeri bu dünyadan sonraki âlemdeki menzillerdir.
88- Ey benim azizlerim! Sizin bu kafesten kurtulup bütün âlemlerde uçmanız gerekir. Bu kafesten kurtulduğunuz gün sizin için sevinç ve mutluluk günü olmalıdır.
89- Ey benim azizlerim! Öyleyse gerçek buysa neden bu beden kafesinde kanatlarınızı elden veriyorsunuz ki özgür olduktan sonra artık uçmaya kudretiniz kalmayacak ve ‘Halifetullah’ âleminin lezzetlerinden mahrum olacaksınız?
90- Ey benim azizlerim! Bu dünyada ve bu kafeste o makama ulaşmak için bir yol bulmaya çalışın. Bu dünyadan ayrıldıktan (öldükten) sonra o yoldan uçarak kurb ve (Allah’ın size bahşettiği) makamınızı müşahede edin.
91- Ey benim azizlerim! Nefisle cihat aracılığıyla ulaştığınız makamlar cihadınızdan önce sahip olduğunuz makamlardır. Eğer bu âlemde nefisle cihat ederek hicapları kaldırırsanız diğer âlemde o hakikatleri göreceksiniz.
92- Ey benim azizlerim! Bu hususta söyleyecek çok söz var ne var, ne var ki sözle demekle hakikatlere ulaşılmıyor. Ömrün gerçek meyvesine ulaşmak için zahmet çekilmeli ve nefisle cihat edilmeli…
İBADET VE ETKİLERİ
93- Ey benim azizlerim! İbadetlerde en çok namaz ve oruca önem verin ki bu ikisi insanı Allah’a yakınlaştırır.[7]
94- Ey benim azizlerim! Diğer ibadetlerin her biri de hicapları ortadan kaldırır ve (insanın) özünün karanlıkları yarıp kurtulmasını sağlar.
95- Ey benim azizlerim! Daha önce de söylediğimiz gibi ibadette de ifrat ve tefritten kaçınmak gerekir. İbadeti bulunduğunuz hal ve duruma göre yerine getiriniz. Geniş vakti olmayan vacip ibadetler bundan müstesnadır ki burada hal ve durumunuzu düşünmeden vacip ibadeti yerine getiriniz.[8]
96- Ey benim azizlerim! İnsanın ibadet konusunda hal ve durumu göz önünde bulundurması ve ibadet için güç ve kudretinin olup olmadığını göz önünde bulundurması gerektiğini bilmesinin yanında şeytanın kuvvetli ve nefsin zayıf olduğunu bilmesi gerekir. Bazı durumlarda insan ibadet halinin olmadığını zanneder fakat ibadete başladığı zaman ibadet hali oluşur ve engelin kim ve ne olduğunu anlar.
97- Ey benim azizlerim! Amel hakkında zikredilen noktaların boş ve zayıf olduğunu zannetmemek gerekir. Bilakis açık ve aşikâr konulardır. Eğer amel, zikredilen noktalara dikkat edilerek ibadetin şartlarını da göz önünde bulundurarak yerine getirilirse, insanı dünya ve ahiret maksadına daha çok yakınlaştırır. Aksi takdirde hayır…
İŞLERDE EDEBE RİAYET ETMEK
98- Ey benim azizlerim! Yaşantıda edebi tüm amellerin süsü karar kılın ki dünya ve ahiret saadetini kazanın ve onurla yaşayın.[9]
99- Ey benim azizlerim! Bireysel ve toplumsal işlerinizde onlara uygun edebe riayet ediniz.[10]
100- Ey benim azizlerim! Bütün işlerinizde sizin her şeyiniz olan Allah’a karşı edebiniz O’nun büyüklük ve yüceliğine yakışır şekilde olmalıdır.
101- Ey benim azizlerim! Allah’ın dost ve velilerine karşı edebiniz onların sahip oldukları makama uygun biçimde olmalıdır. Aynı şekilde ilahi kitap Kur’an-ı Kerim karşısında da ona yakışır şekilde edepli olmalısınız.
102- Ey benim azizlerim! İlmine amel eden âlimlere karşı da onların makamlarına yakışır şekilde edebe riayet etmelisiniz.
103- Ey benim azizlerim! Allah'ın kulları konusunda kötümserlikten sakınınız, kendinizi ıslah etme düşüncesinde olunuz ve kendinizdeki noktaların üzerinde titizlikle durunuz ki böylelikle başkalarının ayıpları karşısında düşünceye dalmayasınız. Elbette ‘Emri bi’l-Maruf ve Nahyi ani’l-Münker’ konusu bundan müstesnadır.
104- Ey benim azizlerim! Sükût ve sessizliği kendinize şiar edininiz, ancak ihtiyaç miktarı kadar konuşunuz, zira sürçmelerin çoğunun sebebi dildir.
105- Ey benim azizlerim! Anne ve babanızın karşısında edepli ve saygılı olunuz. Zira onlar sizin varlık bulma ve size nasip olan her saadeti elde etme vesileniz olmuştur.[11]
106- Ey benim azizlerim! Toplumda insanlara karşı kim olursa olsun Allah’a olan yakınlıkları ve itibarlarına göre saygı sevgi ve edebe riayet ediniz. Edebin temeli ve esası da budur.
107- Ey benim azizlerim! Çocuklarınızı küçük yaşlarından itibaren edepli olmaya alıştırın ki büyüdüklerinde her konuda ve hakeza insanlara karşı bulundukları (ilahi) makamlarına göre edepli olmayı bilsinler.[12] Elbette bu işin ilk merhalesi insanın kendisinin edepli olması ve hal ve davranış diliyle çocuklarına edepli olmayı öğretmesidir.[13]
108- Ey benim azizlerim! Ben aciz kul diyorum ki; beşer yaşamında edepli olabilirse toplum da ıslah olacaktır. Fakat toplumun ıslah olması için en azından üçte birisinin edepli olması gerekir ve zamanla diğer kalan üçte ikisini de kapsayacaktır. Elbette bu çok sabır istemektedir.
109- Ey benim azizlerim! Zikredilen konular hakkında Kur’an-ı Kerim’e, hadis kitaplarına ve diğer ahlak kitaplarına müracaat ederek vazifelerinizi öğrenmeniz sizin için çok hayırlıdır. (Bu alanda yazılmış ve Türkçeye tercüme edilmiş; Peygamber (s.a.a) efendimizin Sünnetleri, Allame Tabatabai (r.a) ve Ayetullah Cevad Melikî Tebrizî’nin (r.a) yazmış olduğu Likaullah kitapları faydalıdır)
ALLAH HUZURUNDA YALVARIŞ VE YAKARIŞ
110- Ey benim azizlerim! İnsan kim olursa olsun hangi makamda bulunursa bulunsun Yüce Allah’ın (c.c) azameti ve büyüklüğü karşısında[14] güneşe kıyasla bir toz tanesi gibidir ve her an O’na muhtaçtır. İnsan muhtaç olmasından dolayı Allah’ın yaratıcılığı, rızık vermesi…karşısında ne kadar yalvarıp yakarsa da O’nun hakkını eda edemez. İnsanın bu zayıf haliyle ve her an O’na muhtaç olduğu halde O’na karşı isyankâr olması düşünülemez bile. Öyleyse her zaman Allah’a yalvarıp yakarmak, gözyaşı dökmek, tövbe etmek gerekir. Belki de böylelikle kulluğa aykırı işlenmiş günahlar ve yapılmış hatalar bağışlanır.
111- Ey benim azizlerim! Allah’a yalvarıp yakarmak, gözyaşı dökmek[15] ve istiğfar etmek[16] günahlarınızı ve edebe aykırı yapılan hataların temizlenmesine sebep olur.
112- Ey benim azizlerim! Kur’an-ı Kerim’den anlaşıldığı üzere tövbe üç kısımdır: birincisi: Önce Allah tarafından olmalıdır; size kendisine teveccüh etme (yönelme) başarısı vermelidir.[17] İkincisi: Sizin tövbeyi yerine getirmeniz.[18] Üçüncüsü: Allah’ın tövbeyi kabul etmesi.[19] Öyleyse Allah’ın sizlere gerçek tövbeyi nasip ve sonrasında tövbenizi kabul etmesi için gece yalvarış ve yakarışlarından, sızlamalarından ve ağlamalarından el çekmeyin.
108- Ey benim azizlerim! Tövbe dönüş demektir. Allah’tan gafil olmak[20] O’ndan uzaklaşmamıza, yüz çevirmemize ve O’na teveccüh etmememize sebep olmaktadır. Bundan dolayı hayatımızın hiçbir anında Allah’ı unutmamamız gerekir. Bu herkes için mümkün değildir herkesin Allah’ı tanıma kapasitesine bağlıdır. Öyleyse hiç kimsenin tövbeden gaflet etmemesi gerekir. Kendisine murakıp (denetleyen) olan kimseler bunu her an yaparlar ve murakıp olmayan kimselerin ise en azından günde bir defa nefislerini hesaba çekmeleri ve gafletlerinden dolayı tövbe etmeleri gerekir.
113- Ey benim azizlerim! Açık olarak şunu söylüyorum ki: Allah’ın kendisinden ayrı olmadığını, her zaman kendisiyle birlikte olduğunu, bütün ihtiyaçlarını bildiğini, bütün engelleri ve zorlukları gideren olduğunu bilen kulun Allah’tan bir an olsun gaflet ettiğinde veya âlemin etkili olduğunu zannettiğinde bu amelinden el çekip “Allah’ım! Yanlış yaptım” demesinden başka çaresi yoktur.
114- Ey benim azizlerim! Eğer beşer dakik bir şekilde durup düşünürse bütün vücut ve hayatında hiçbir şeye sahip olmadığını, zatî olarak fakir olduğunu anlayacaktır.
115- Ey benim azizlerim! İnsan, zatî fakirliğinden gaflet etmesinden dolayı rezil (çirkin) sıfatlara, kötü ahlaka ve gösterişe duçar olur. Bunlar olmaması gereken şeylerdin fakat bu gafletten Allah’a sığınmak gerek.
116- Ey benim azizlerim! Kendinizin fakir olduğunuzu anladığınız zaman muhtaç ellerinizi tüm zenginliklerin sahibine (Allah’a) doğru uzatınız.
117- Ey benim azizlerim! Eğer gerçekten fakirliğimizi anlarsak bizim ve bütün âlemin varlık kaynağının kim olduğunu bilirsek ki “Eğer bir an lütfunu kesse bütün varlık âlemi yok olur” Allah’tan başka hiçbir şeye (müstakil olarak algılayarak) itina etmeyiz. Her zaman O’na yönelir O’nu anar ve bu fakirliğimizi üstünlük[21] ve şeref olarak biliriz. O’nu bütün büyük nimetlerin sahibi, güçlü, kudretli ve her şeyi bizim için yarattığını anlarız.
118- Ey benim azizlerim! Zatî fakirlikte O’nun iradesi, meşieti ve istemesi dışında hiç bir şeyin olmayacağını bildiğimiz halde zahiri fakirliklerden niçin bu kadar rahatsız olup korkmaktayız.
119- Ey benim azizlerim! Yüce Allah, kullarının kendisini daha çabuk tanıması ve kul olarak daha çok çalışması ibadet etmesi için yaşamlarını baştan aşağı zayıflıklar, eksiklikler ve ihtiyaçlarla donatmıştır. Böyle yaparak insanları kendisine yöneltmek istemiştir; insanların ne kadar zayıf olduklarını anlamalarını ve bu ihtiyaçlarını ve zayıflıklarını giderebilecek olana (yani kendisine) doğru yönlendirmeyi istemiş ve böylelikle ihtiyacı olmadığı halde insanların kendisine kulluk edip gayrisinden el çekmelerini dilemiştir.
Devam edecek…
ABNA.İR
İLGİLİ MAKALELER
Allah’ın Veli Kullarından Büyük Arif Ayetullah Saâdetperver’den Öğütler
Allah’ın Veli Kullarından Büyük Arif Ayetullah Saâdetperver’den Öğütler (2)
Ariflerin Sonuncusu Ayetullah Ali Saadet Perver’in hayatı (1)
Ayetullah Saadet Perver'in tarikat ehli dostlarından birine irfani mektubu
--------------------------------------------------------------------------------
[1]-Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Beş şeyin değerini beş şeyden önce bil; Gençliğinin değerini yaşlanmadan önce, sağlığının değerini hastalanmadan önce, zenginliğinin değerini fakirlikten önce, boş vaktinin değerini bir şeyle meşgul olmadan önce ve hayatının değerini ölmeden önce.”
[2]-Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki şey vardır ki elden gitmeden kadir kıymeti bilinmez; gençlik ve sağlık.” Mizanu’l-Hikmet, c.6, s.2548, h.9077.
[3]-Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah ibadete düşkün genç ile meleklerine karşı övünür ve şöyle buyurur: Kuluma bakın, benim için şehvetini terk etti.” Mizanu’l-Hikmet, c.6, s.2650, h.9092.
[4]-İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ömrü uzun olan kimse yakınları ve dostlarından dolayı acı çeker.” Mizanu’l-Hikmet, c.5, s.2464, h.8384.
[5]- Hz. Hüseyin (a.s) Arefe duasında Allah’a şöyle yalvarıyor: “Allah'ım! Seni kaybeden ne bulmuş ve seni bulan ne kaybetmiş?” Biharu’l-Envar, c.98, s.226
[6]-Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahından başka bir şeyden korkma.” Mizanu’l-Hikmet, c.4, s.1572, h.5225.
İmam Humeyni (r.a) bu konuyu şöyle açıklamıştır: “Kendi ellerinizle ateşi tutuşturmayınız. Cehennem ateşini alevlendirmeyiniz. Cehennem, insanın kötü davranışları ve amelleri ile alevlenir. Bunlar, bir inatçı katır gibi hareket eden insanın, ateşi tutuşturan yapıp ettikleridir. (Örneğin şöyle denilmektedir: (cehennemden geçtik ancak o sönük bir haldeydi). Eğer insan kendi amellerinde, yapıp ettikleriyle ateşi yakmazsa, cehennem sönmüş haldedir. Bu tabiatın içi cehennemdir. Bu tabiata yönelmek cehenneme yönelmektir. İnsan bu dünyadan öbür dünyaya göç ettiğinde görecektir ki: “Bu, sizin ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır, Allah, kullara asla zulüm edici değildir.” Bakara, 182. “Ve kitap (ortaya) konulmuştur. Suçluların, onun içindekilerden korkarak; 'vah bize, bu kitapta ne oluyor. Ne küçük ne de büyük hiç bir şey bırakmıyor, her şeyi sayıp döküyor.'” Ve başka bir ayette Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. "Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!" derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” Kehf, 49.
[7]-Yüce Allah şöyle buyuruyor. “Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin.” Bakara, 45. Rivayetlerde sabırdan maksadın oruç olduğu belirtilmiştir. Hz. Ali (a.s) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur: “Namaz her takvalı kimseyi (Allah’a) yakınlaştırandır.” Mizanu’l-Hikmet, c.7, s.3097, h.80537.
[8]-İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İbadet hakkında nefsini kandır. Onunla uyum içinde ol. Bu iş (ibadet) için, eda etmekten başka çaren olmadığı yazılmış farzlar dışında huzur ve neşat halini seç. (her haletinde onu ibadete zorlama)” Mizanu’l-Hikmet, c.7, s.3426, h.11700.
[9]-Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ziynetiniz edebinizdir.” Mizanu’l-Hikmet, c.1, s.94, h.342 ve “Edep gibi ziynet yoktur.” Gureru’l-Hikem, c.6, s.351, h.10466.
[10]-İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her işin bir edebi vardır.” Gureru’l-Hikem, c.5, s.13, h.728.
[11]-İmam Seccad Zeynelabidin (a.s) Sahife-i Seccadiye kitabının 24. duasında Allah’a şöyle yalvarıyor: “Allah’ım! Onlara karşı sesimi kıs; sözümü güzelleştir; huyumu yumuşak, kalbimi şefkatli kıl, onlara karşı rıfk ile davranmaya, onlara sevgiyle yaklaşmaya muvaffak et beni.”
[12]- Lokman Hekim (a.s) oğluna şöyle nasihatte bulunmuştur: “Oğulcuğum! Küçükken edepli olursan büyüdüğünde ondan faydalanırsın.” Mizanu’l-Hikmet, c.1, s.100, h.396. Bu konu hakkında İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babanın oğlu için bıraktığı en güzel miras edeptir.” Gureru’l-Hikem, c.3, s.438.
[13]-Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi edep, öncelikle insanın kendisi üzerinden başladığı edeptir.” Gureru’l-Hikem, c.2, s.422.
[14]- “Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” Fâtır, 15.
[15]-“Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır.” İsrâ, 109.
Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yüzüne baktığı kimseye ne mutlu. O, kimsenin bilmediği günahlarından dolayı Allah’tan korktuğu için ağlar.” Mizanu’l-Hikmet, c.2, s.536, h.1830.
[16]- “Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.” Nisa, 110.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tövbe günahları temizler.” Gureru’l-Hikem, c.1, s.94, h.341.
[17]- “(Bizim üzerimize tövbe gönder)Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” Bakara, 128.
[18]-“Ey iman edenler! Allah'a kesin (nasuh) bir tövbe ile tövbe edin.” Tahrim, 8.
İmam Kazım (a. s), “Allah-u Teâla’nın “Ey iman edenler! Allah'a kesin (nasuh) bir tövbe ile tövbe edin.” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kulun tövbe etmesi ve bir daha günaha dönmemesidir.”
[19]- “O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” Şûrâ, 25.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Günahtan tövbe eden kimse, hiç bir günahı olmayan kimse gibidir.” Mustedreku’l-Vesail, c.12s.130, h.13707.
[20]-“Kendisinden gafil olan kişinin kalbi ölür.” Gureru’l-Hikem, c.5, s.293, h.8430. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gaflete dalmış, ölümü unutup hazırlık yapmayan kişinin vay haline.” Gureru’l-Hikem, c.6, s.227, h.10088.
[21]-Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fakirlik benim iftiharımdır.” Mizanu’l-Hikmet, c.10, s.4662, h.1600.
Fakirlik iki kısımdır: Maddi fakirlik ve manevi fakirlik. Manevi fakirlikten kasıt kulun her an Allah’a muhtaç olmasıdır. Allah’a en çok ihtiyacı olan kimse en kâmil kimsedir. Kulluğun manası da bundan kaynaklanmaktadır. Peygamber efendimizin (s.a.a) en üstün makamı kulluk makamıdır. Zira şöyle demekteyiz: “Şehadet ederim ki! Muhammed Allah’ın kulu ve Resulü’dür.”